MANSALi BOZKURT ERAY

secme inciler

Home
turan eller
masonlugun ic yuzu ve gercekler
ULKUCULUK nedir ve esaslari nelerdir?
KIZILELMA
siyasi gundem
ATSIZ dan inciler
secme inciler
NECIP F.KISAKUREK inciler

Şiir: Abdurrahim Karakoç
Müzik: Hasan Sağındık
(Beşinci Mevsim_"yusuf yüzlüler"_1989)

DÜŞTÜ CANEVİME DÖRDÜNCÜ CEMRE
DÜNYAYI ÜÇÜNCÜ GÖZÜMLE GÖRDÜM
DÖRT YÜZ SEKSEN BEŞ GÜN ÇEKTİ BİR SENE
ONALTINCI AYA TAKVİMSİZ GİRDİM

AYNALARA BAKTIM KORKU GÖSTERDİ
SAATLER HER SABAH KIRKI GÖSTERDİ
NAMLULAR NİŞANLAR BENİ GÖSTERDİ
HAYATIM BOYUNCA HEDEFTE DURDUM


GÜL SUNDUM YEDİLER KOKLAMADILAR
ARMAĞAN CAN VERDİM SAKLAMADILAR
GİTTİM GELİR DİYE BEKLEMEDİLER
KAYBOLAN GÖLGEMİ YOLLARA SORDUM.

YIRTILDI RUHLARA ÇİZDİĞİM RESİM
YAZIK KULAKLARA SIĞMADI SESİM
YAŞADIĞIM ŞİMDİ BEŞİNCİ MEVSİM
ÇAĞIN ÇİLESİNİ SIRTIMA SARDIM.

ADIM SEN



Yaşadığım her güne inat seslendim sana,
Acı veren her güne inat haykırdım ismini,
Ve bildiğim herşeye inat yine söylürum:
´Ey ay ışığının sihirli yüzü seviyorum seni´

GİDİYORUZ (Urgana doğru)



Şiir: Ahmet Evsen
Müzik: Hasan Sağındık
(gidiyoruz_"yusuf yüzlüler"_1989)

AÇIK ALNIMIZLA, NAMUSUMUZLA
SEHPADA SALINAN URGANA DOĞRU
AĞLAMASIN ANALAR VE ÇOCUKLAR
SESSİZ GİDİŞİMİZ HÜDA'YA DOĞRU

BİZİM SEVGİMİZDE MATEME YER YOK
BAHARI BEKLE HEY, BAHARI GÖZLE
BİZ ÖLSEKTE TÜRKÜMÜZ VAR GERİDE…

"En güzel çağımı yaşarken,
Güneş tutuldu birdenbire..
Ülkemi kapladı bir kara bulut
Binlerce yiğit yolladım cepheye
Binlerce şehit verdim bir zamanda
Mesuller korkuyla beklerken köşede"

BİZİM SEVGİMİZDE KORKUYA YER YOK
KADERİ GÖZET HEY, ZAFERİ GÖZLE
BİZ ÖLSEKTE TÜRKÜMÜZ VAR GERİDE


HASRETİMSİN



HASRETİMSİN

Güllerden daha güzelsin
Bülbüllerden tatlı sesin
Hayat verir bir nefesin
Tek umudum hasretimsim.

Umutlarım senle başlar
Gözlerimden akar yaşlar
Duysun beni dağlar taşlar
Seviyorum arkadaşlar

Aşkın yaktı bedenimi
Uzat bir tut ellerimi
Seyrediver gözlerimi
Anlatırlar hasretimi.

Bakışların hasret dolu
Kat etmişim bunca yolu
Ne Ankara nede Bolu
Tekirdağ’a bağlı Çorlu.

Çorlu dedim duymadın mı
Mektup yazdım almadın mı
Bensiz yalnız kalmadın mı
Kimselere sormadın mı.

Aladdin’i sorarsan yeter
Mürekkep olsa denizler
Kalem olsa bütün diller
Hasretimi anlatmaya belki ancak onlar yeter.

RABBİM SENİ AFFETMEZ



RABBİM SENİ AFFFETMEZ
Acı ve nefret dolu sözleri söylediysem
Senin sahte aşkını aldanıp bilmediysem
Sen keyif içindeyken ben ise gülmediysem
Ben affetsem de Rabbim seni affetmez.

Hangi cesaret ile karşıma çıkıyorsun
Benim çektiğim çile hepsi bir yana dursun
Kim yalan söylüyorsa o Allah’ından bulsun
Ben affetsem de Rabbim seni affetmez.

Sana olan kinim yıllar geçse de bitmez
Beni aldattığın gün aklımdan hiç silinmez
Bu gittiğin yollardan artık geri dönülmez
Ben affetsem de Rabbim seni affetmez.

Yıllar geçse aradan yaptığını unutmam
Ellerimi yakandan mahşer günü bırakmam
Cehenneme atsalar arkandan hiç ağlamam
Ben affetsem de Rabbim seni affetmez.

Mutluluk ağacını zindana atacağım
Gönlündeki neşeyi zincire vuracağım
Bana yaptığın gibi seni anmayacağım
Ben affetsem de Rabbim seni affetmez.

Aladdin kaderine boynunu çoktan büktü
Kalbindeki yerini alıp kökünden söktü
Muhabbet şarabını dert denizine döktü
Ben affetsem de Rabbim seni affetmez.

KÜL ETTİN BENİ



KÜL ETTİN BENİ

Gördün mü doğmadan batan güneşi
Gönlümün güneşi battı doğmadan
Duydun mu yanmadan sönen ateşi
Ateşimi söndürdün kül ettin beni

Nereden düştüm kara sevdaya
Vefasız birine bahtı karaya
Öyle zalime öyle belaya
Ölmeden bin defa öldürdün beni

Seni sevdiğime bin pişman oldum
Mutluluk yerine her gün kahroldum
Hazanda değil baharda soldum
Baharımda kışa döndürdün beni

Sevgiyi mazide aşkı hayalde
Bıraktım her şeyi artık geride
Boynumu kıldan ince kader elinde
Baş başa kimsesiz bıraktın beni.



YUSUF YÜZLÜLER



Şiir: Mehmet Karanfil
Müzik: Hasan Sağındık
(yusuf yüzlüler_"yusuf yüzlüler"_1989)

GÜN ÇEKİLİR , BAŞLAR BİR ALEM HAYALDEN
GEÇER ÖMÜR, BİR MEVSİM GECEDEN
YANIK MEMLEKET TÜRKÜLERİ DÖKÜLÜR
BİR AĞIT FASLI BAŞLAR YUSUFİYE'DEN

HASRETİN ÇAĞRISINDA MASUM GÖNÜLLER
O GÜL YÜZLÜ ÇERİLER, YUSUF YÜZLÜLER


GECENİN HER YILDIZLI MAVİLİĞİNDE
SEYRE DALAR PARMAKLI PENCERESİNDE
MEVLÂ'DAN LÜTFUNU DİLER İŞTİYAKLA
ENGİN UFUKLARDA ÇARPAN GÖNLÜNDE

HASRETİN ÇAĞRISINDA MASUM GÖNÜLLER
O GÜL YÜZLÜ ÇERİLER, YUSUF YÜZLÜLER

UNUTULMAZ BİR YERİN VARDIR



UNUTULMAZ BİR YERİN VARDIR
Bende bıraktığın derin izlerin
Hayalimde kalan siyah gözlerin
Aklımdan çıkmayan tatlı sözlerin
Gönlümde unutulmaz bir yerin vardır

Tanıştığımız ilk gün tarihi bir an
Aşkımı gizlesem de olacak beyan
Aradan aylar geçip dönse de devran
Gönlümde unutulmaz bir yerin vardır

Yıllar geçse de kalacak izi
Kader ayırsa da her ikimizi
Ölsek de görmesek birbirimizi
Gönlümde unutulmaz bir yerin vardır

Sana kavuşmadan ölürsem şayet
Mezarıma gelmeye edersin gayret
İlk aşkım bulursun belki hidayet
Gönlümde unutulmaz bir yerin vardır

Belki ibret alır tövbe edersin
Namazlığı kıbleye doğru serersin
Rabbimden benim için rahmet dilersin
Gönlümde unutulmaz bir yerin vardır

Aladdin ibretle bakar dünyaya
Aldanmaz servete nede saraya
Azrail gelse de ruhum almaya
Gönlümde unutulmaz bir yerin vardır.

Bir Günün Sonunda Arzu



Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu numayan,
Güller gibi... sonsuz, iri güller
Güller ki kamıştan daha nalan;
Gün doğdu yazık arkalarında!
Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrarını ömrün eder ilan.
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Alemlerimizden sefer eyler?
Akşam, yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Üstümde sema kavs-i mutalsam!
Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!

dasd.jpg

yanlizkurt544@hotmail.com

BOZKURT DESTANI
Bozkurt Destanı

Destan Hakkında bilgi:
Bilinen en önemli iki Göktürk Destanından birisidir. Bir bakıma, M.S. altıncı yüzyıldan sekizinci yüzyıl ortalarına kadar egemen olmuş bu Türk Devletinin Göktürklerin soy kütüğü ve var olma hikâyesidir. Ayrıca, Türk ırkının yeni bir dal hâlinde dirilişi de diyebileceğimiz Bozkurt Destanı, Bilge Kağan'ın Orhun Âbidelerindeki ünlü vasiyetinin ilk cümlesi olan: "Ben Tanrıya benzer, Tanrıdan olmuş Türk Bilge Kağan, Tanrı irade ettiği için, kağanlık tahtına oturdum" cümlesi ile birlikte düşünülecek olursa soyun ve ırkın nasıl bir şekilde ilahileştirilmek istenildiğini de anlatmaktadırlar. Destan Çin kaynaklarında kayıtlıdır. Değişik söyleyişler durumunda ise de, çizgileri aynı fakat isimler üzerinde, anlatıştan doğma veya Çinlilerce yazılırken isimlerin Çince söylenmesinden meydana gelme değişikler yüzünden ayrı görünen belli üç söylenti şeklinde yazılmıştır.

Birinci söyleyiş:

Hun Ülkesinin kuzeyinde So adı verilen bir ülke vardı. Burada, Hunlarla aynı soydan olan Göktürkler otururdu. Bir gün Göktürkler So Ülkesinden ayrıldılar. Bu sırada başlarında Kağan Pu adlı bir yiğit vardı. Kağan Pu'nun on altı kardeşi bulunuyordu. On altı kardeşten birinin annesi bir kurttu.

Annesi Göktürklerce en kutsal yaratıklardan biri olarak bilinen ve böyle kabul edilen bir kurt olduğu için delikanlı, rüzgârlara ve yağmura söz geçirir, bu iki kuvveti buyruğu altında tutardı.

Bununla beraber, So Ülkesindeki yurtlarından ayrılan Göktürkler düşmanlarının baskınına uğradılar.

Bu baskında düşmanlar bütün Göktürkler'i yok ettikleri gibi on altı kardeşten sadece birisi kurtulabildi. Kurtulan delikanlı annesi kurt olan idi.

Bu delikanlının da, birisi yaz diğeri de kış ilâhının kızı olan iki karısı vardı. Baskından sonra her ikisinden ikişer oğlu oldu. Zamanla kalabalıklaşıp çoğalan halk, çocuklardan en büyüğünü kendilerine Hakan seçtiler; o zamanki adı Göktürk dilinde değildi. Hakan seçilir seçilmez Göktürkçe olmayan bu adını bıraktı ve Türk adını aldı.

Ondan sonra Türk on kadınla evlendi, bir çok çocukları oldu. içlerinden Asena adını taşıyan biri hakanlık tahtına geçince boyun adı da Aşine oldu.

İkinci söyleyiş:

Hunların bir boyu olan ve adına Aşine denilen Türk boyu Hazar Denizinin batı taraflarında yerleşmişti. Türklerin ilk atası olarak biliniyordu. Rahat ve huzur içinde otururlarken bir gün ansızın düşmanların baskınına uğradılar. Baskının sonunda kimse sağ kalmadı.

Her nasılsa küçücük bir çocuk bu baskından sağ kalmış bir köşeye sığınmıştı. Düşmanlar onu da gördüler. Fakat, cılız ve küçük bir çocuk olduğu için kimse ondan korkmadı ve ona aldırmadı. Hattâ içlerinden acıyanlar bile çıktı. Ama düşman yine de her ihtimali düşünüp, çocuğu öldürmektense kolunu bacağını kesip orada öylece bırakmayı uygun gördü; düşündükleri gibi yaptılar.

Kolunu bacağını kesip, yan ölü hâle getirdikleri çocuğu alıp bataklıkta bir sazlığa attılar; bırakıp gittiler.

O sırada, nereden çıktığı bilinmeyen bir dişi Bozkurt göründü, geldi, çocuğu emzirdi. Yaralarını yalayıp iyi etti. O günden sonra da, avlanıp getirdiği yiyeceklerle çocuğu besleyip büyüttü, gücünü kuvvetini arttırdı.

Zamanla Bozkurd'un beslediği çocuk gürbüzleşti.

Günlerden sonra bir gün, baskın yapıp Asine soyunu yok eden düşman başbuğu, kolunu bacağını keserek sazlığa attıkları çocuğun yaşadığını öğrendi. Adamlar gönderip durumu öğrenmek, sağ kaldı ise öldürtmek istedi.

Düşman başbuğunun gönderdiği asker geldiğinde, kolu bacağı kesik gencin yanında bir dişi Bozkurt gördü. Dişi Bozkurt tehlikeyi sezmişti, dişleriyle gerici yakaladığı gibi denizin öte yanına geçirdi; orada da durmayıp Altay Dağlarına doğru götürdü. Orada, her tarafı yüksek dağlarla çevrili bir yaylada bir mağaraya yerleştirdi, onunla evlendi; on oğlan doğurdu!

Mağaranın bulunduğu yayla yeşillikti; serin gür suları, meyve ağaçlan, av hayvanları vardı. Oğlanlar orada büyüdüler, orada evlendiler. Her birinden bir boy türedi. Bunlardan birinin adı da Asine boyu idi.

Asine, kardeşlerinin içinde en akıllı, en gözü pek, en yiğit olanı idi. Bu yüzden Türk Hakanı o oldu.

Soyunu unutmadı. çadırının önüne her zaman, tepesinde bir kurt başı bulunan bir tuğ dikti.

Aradan çok yıllar geçti. Aşine boyuna Asençe adlı bir başka yiğit hakan oldu. Bunun zamanında ise Aşine boyu, bulundukları yerden çıkıp daha güzel yurtlara yerleştiler.

Üçüncü söyleyiş:

Bir not halindedir. Çin devlet adamlarından Cjan-Ken'in, Milattan önce 119 yılında, Çine göre batı ülkelerinde yaptığı gezi sonunda gördüklerini ve duydukların yazıp o zamanki Çin împaratoruna sunduğu notlan arasında kayıtlıdır. Notu, Abdülkadir înan'ın, Türk Dili Araştırmalan Yıllığı (1954) ndaki Türk Destanlanna Genel bir bakış adlı yazısından olduğu gibi alıyoruz:

"Hun Ülkesinde bulunduğum zaman duydum ki Usun Hanı, Gunmo unvanını taşıyor. Gunmo'nun babası, Hunlann batısındaki bir ülkeye sahipti. Gunmo'nun babası bir savaşta Hunlar tarafından öldürüldü. Yeni doğmuş olan Gun-mo'yu kırlara attılar. Kuşlar çocuğu sineklerden koruyor; bir dişi kurt sütüyle besliyordu. Hun Hakanı buna şaştı. Bu çocuğu saydı. Onu kendi terbiyesine aldı, büyüttü. Babasının ülkesini ona geri verdi."