|
 |
Yeniçağ Gazetesi'nde köşe yazarlığı yapan İsrafil Kumbasar adlı şahıs 31 Ocak
2005 tarihli yazısında nihalatsiz.org sitesinin adını vererek şahsımıza ve sitemize yönelik
gerçekdışı iddialarda bulunmuş, yani iftira atmış.
Önce şahıs hakkında kısaca bilgi verelim, sonra asıl konumuza geleceğiz.
DYP (Doğru Yol Partisi)'nin yayın organı olan fakat bir süre önce kapatılan "Öncü" adlı düşük
tirajlı günlük gazetede yazarlık hayatına başlayan İsrafil'in o dönemde ülkücülük ile herhangi bir
ilgisi olmadığı, günlük siyasî konular hakkında yazılar yazdığı ve DYP'nin o zamanki
genel başkanı Tansu Çiller'e bol bol yağcılık yaptığı bilinir. Fakat Fetullah Gülen'in
faaliyetlerini öven bir yazı yazması ve bu yazının asker kökenli bir DYP yöneticisi tarafından hoş
karşılanmaması üzerine İsrafil'in işine son verilir.
İsrafil Öncü Gazetesi'nden kovulmuştur ama Fetullahçıların dikkatini çekmeyi de başarmıştır.
Kendisiyle temas kurulur, el uzatılır ve böylece Nur cemaatine katılır. Bir süre cemaate ait olan yayın
organlarında farklı adlarla yazarlık yapar, sonra da MHP yönetimine muhalif bir gazete olan Yeniçağ'a
yerleştirilir. O güne kadar herhangi bir ideolojisi olmayan İsrafil, Yeniçağ'a geçmesiyle birlikte ülkücü kesilir
ve adının içerisine sahte "Kürşad" göbek adını da yerleştirerek "ülkü devi" edasıyla yazmaya
başlar.
Fetullah Gülen'in son birkaç yıldır MHP'ye el attığı malûmdur fakat Genel Başkan Devlet Bahçeli'nin
Nur cemaatine sıcak bakmaması yüzünden parti içerisinde arzu ettiği derecede etkili olamamaktadır. Fetullah
çareyi ülkücü camiayı içten karıştırmakta bulur. Amacı, mevcut MHP yönetimine yönelik muhalefeti
iyice şiddetlendirerek partinin genel başkanının ve tüm üst kadrolarının değişmesini
sağlamaktır. Böylece psikolojik harb başlar ve bu harb türünün başlıca unsuru olan kara propaganda
tüm şiddetiyle devreye girer. Fetullah'ın güdümünde olan İsrafil ve türevi kişiler her gün Devlet Bahçeli
ve ekibi aleyhinde yazılar yazarak ülkücüleri MHP yönetimine karşı kışkırtmaya çalışırlar.
Fetullah, Amerika'nın memurudur. Amerikalı patronları gibi O'nun da stratejisi "bir taşla birkaç kuş
vurmak" olduğu için, emrindeki psikolojik harbçiler bir yandan MHP'yi içten karıştırırken, diğer
yandan da Türkiye Cumhuriyeti'nin laik rejimi ile Türk Silahlı Kuvvetleri'ni hedef alan söylemlerde bulunurlar ve Amerika'nın
tasmalı köpekleri konumunda olan kürtleri destekleyerek Türk toplumuna şirin göstermeye çalışırlar.
Böylece bir taşla üç kuş birden vurulmuş olur.
İsrafil Kumbasar'ın bugüne dek yazmış olduğu yazılar incelendiği taktirde üç ana konu üzerinde
yoğunlaştığı görülecektir:
1) Devlet Bahçeli ve MHP yöneticilerini olabildiğince karalamak-yıpratmak.
2) Okuyucularını laik cumhuriyet rejimine ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşı kışkırtmak.
3) Büyük bir iç-dış tehlike hâline gelen kürtleri masum, zararsız, sempatik ve kardeş gibi göstermek suretiyle
Türklerin bu tehlikeye karşı bilinçlenmelerini ve savunmaya geçmelerini engellemek.
Bunlar Fetullah Gülen'in hedefleridir. Bir Nurcu olan İsrafil Kumbasar da hocaefendisinin emri üzerine sürekli bu konularla
ilgili yazılar yazarak psikolojik yönlendirme yapmaya çalışan bir elemandır.
Gelelim asıl konumuza;
İsrafil Kumbasar, 31 Ocak 2005 tarihli köşe yazısına şu cümlelerle başlamış:
"TÜRKÇÜLÜK maskesini kullanarak aslında 'Amerikan milliyetçiliği' yapan ne idüğü belirsiz bazı provokatörlerin,
''Sanalevren''de (Internet) bir takım siteler kurarak, muhtemel bir 'Türk-Kürt çatışmasına' zemin hazırlamak
için olağanüstü bir çaba sarfettiklerini daha önce bu köşede kaleme aldığımız bazı yazılarda
belirtmiştik!.. Bu yazıların ardından, malum siteler hemen bizi de 'Kürt' ilan ettiler!.. Özellikle Amerika'nın
Kuzey Irak'ta bir 'yahudi-kürt' devleti kurma girişimlerinin ardından Türkler arasında 'Kürt düşmanlığını
körükleme faaliyetleri' büyük bir ivme kazandı!.. Aslında kullandıkları 'sol literatüre ait' söylemlerden
'Türkçülük' ile hiçbir alakaları olmadıkları anlaşılan ve 'PKK ile aynı amaca hizmet eden' provokatörler,
'1925'de olduğu gibi' Türkiye'yi bir iç çatışma ortamına sürükleyerek, 'Musul' ve 'Kerkük'e yapılması
muhtemel bir 'askeri müdahalenin' önünü kesmek istiyorlar!.."
Tek bir kişiden dayak yediği hâlde, Ülkü Ocakları Genel Başkanı'nın da dahil olduğu 30
kişilik bir ülkücü grubun saldırısına uğrayıp dövüldüğü yalanını uyduran ve günlerce
yaygara koparıp her önüne gelene iftira atan İsrafil Kumbasar'ın nihalatsiz.org sitesiyle ilgili yalanlar üretip
bize de iftira atmasına doğrusu hiç şaşırmadık. Yalan ve iftira, bu köşe yazarı müsveddesinin
tek sermayesidir.
nihalatsiz.org sitesini az buçuk incelemiş olan herkes Amerika'dan nefret ettiğimizi ve Türkiye'nin Musul ile Kerkük'e
bir an önce askeri müdahalede bulunmasını istediğimizi bilir. Sayfalarımızda bu konularla ilgili
birçok yazı vardır.
"Sol literatüre ait" söylemlerde bulunduğumuzu uyduran İsrafil, kendi ülküdaşlarının maocu görüşe
sahip İşçi Partisi ile kol kola girip, kamuoyunda "Kızıl Elma Koalisyonu" adıyla bilinen ortak faaliyetleri
gerçekleştirdikleri günlerde nihalatsiz.org sitesinin olanca gücüyle Perinçek ve avenesine karşı mücadele ettiğini
bilmiyor galiba!
(Bir Örnek: http://www.nihalatsiz.org/vatan_haini_perincek.htm)
Solculuk semtimize bile uğramamıştır, dünyada komünizm diye birşeyin kalmadığı bu
çağda bile biz hâlâ sapına kadar anti-komünistiz çünkü Nihâl Atsız'ın talebeleriyiz. Birkaç dakikasını
ayırıp sitemizi inceleyen herkes bunu zaten anlar. Üç-beş oy kapmak uğruna Nazım Hikmetof'un şiirini
okumak, "Türkçü-Devrimci Diyaloğu" diye bir saçmalık icad etmek, Perinçek'in kızıl enikleriyle el ele
tutuşup gazetecilere poz vermek, yani MAZİYİ UNUTMAK, TÜKÜRDÜĞÜNÜ YALAMAK gibi işler, başkalarına
mahsustur.
Bu desteksiz yalanları bir çırpıda sıralayıveren İsrafil Kumbasar, yalan ve iftiranın İslâm
dininde büyük günah olduğunu elbette bilir. Ama günah işlemekten çekinmediğine göre, yıllardır din
istismarcılığı yapan bu şahısın sahte Müslüman olduğu anlaşılıyor.
Tıpkı hocaefendisi gibi...
Devam edelim;
İsrafil, Yeniçağ Gazetesi'ndeki köşesinde "Kendisini Türk olarak kabul eden ve Sanalevren'de Kürşad Göktürk
ismini kullanan Kürt kökenli bir okurumuza www.nihalatsiz.org sitesinden gönderilen e-posta üzerine başlayan yazışma"
adı altında bir yazışma yayınlamış.
nihalatsiz.org sitesi kimseye e-posta göndermez. İnternet ortamında takma ad kullanan kimliği belirsiz kişilerle
asla muhattap olmayız, e-posta göndermeyiz. Yazacağımızı sitemize yazarız; isteyen okur, istemeyen
okumaz... İsrafil'in yayınladığı yazışmanın bizimle ilgisi yoktur, bu hayalî yazışmayı
bizzat kendisi üretmiştir.
Hayalî yazışmanın konusu, nihalatsiz.org sitesinin arşivinde bulunan "Her Türlü Suçu Kürtler İşliyor"
başlıklı makalemiz... Bu makale hayli meşhurdur çünkü geçen yıl fotokopi ile çoğaltılarak
İzmir'de caddelere asıldı ve ertesi gün DEHAP İzmir İl Teşkilatı bu durumu protesto etmek
için eylem yaptı... İsrafil bu makalemizden alıntılar yaparak tepki vermiş.
Bahse konu makalemize başka kimler tepki veriyor, biliyor musunuz? Kürtçüler ve komünistler...
Buyrun işte ispatı. Aşağıda adresi belirtilen sayfalardan biri PKK'nın yayın organı
olan kürtçü "Özgür Politika" dergisinin internet sitesine, diğeri de komünist "Köz" dergisinin internet sitesine aittir.
Bu dergiler "Her Türlü Suçu Kürtler İşliyor" başlıklı yazımıza şiddetle tepki vermişler.
http://216.239.59.104/search?q=cache:XUVVSJDjnLQJ:www.ozgurpolitika.org/2003/12/28/hab07.html+Her+T%C3%BCrl%C3%BC+Su%C3%A7u+K%C3%BCrtler+%C4%B0%C5%9Fliyor&hl=tr
http://216.239.59.104/search?q=cache:KWpEIZNml6sJ:kozonline.org/arsiv/PDK19/PDK19_23.htm+Her+T%C3%BCrl%C3%BC+Su%C3%A7u+K%C3%BCrtler+%C4%B0%C5%9Fliyor&hl=tr
Bizi "PKK ile aynı amaca hizmet etmekle" ve "sol literatüre ait söylemlerde bulunmakla" suçlayan İsrafil'in kimlerle
aynı amaca hizmet ettiğini ve kimlerle aynı söylemlerde bulunduğunu böylece gözler önüne sermiş olduk.
Ve şimdi konunun en can alıcı noktasına geldik.. İsrafil'in yazısının son paragrafı
şu cümleyle başlıyor:
"Ziya Gökalp de Kürttür..."
Ziya Gökalp Türkçülüğü siyasal anlamda sistemleştiren kişi olma özelliğine sahiptir. "Kürt" diye bilinmesi
Türkçülüğün, yani Türk Milliyetçiliği'nin bir kürt tarafından geliştirildiğinin zannedilmesine sebep
olur ki, bu durumun Türkçülüğe nasıl bir darbe vuracağını anlatmaya herhalde gerek yoktur, herkes
kolayca tahmin edebilir. Nitekim, Türk Milliyetçiliği'nden rahatsız olan kürtler Ziya Gökalp'i kürt diye tanıtmak
için canla başla uğraşmaktalar. Buyrun size bir örnek. Avrupa'da yayınlanan "Kürdistan Daily News" adlı
derginin internet sitesinde Ziya Gökalp'in kürt olduğu yazıyor:
http://216.239.59.104/search?q=cache:yKZmE6QvrfYJ:www.kurdistandailynews.com/tirki/haber/derindevlethakpar.htm+ziya+g%C3%B6kalp+k%C3%BCrt&hl=tr
Olayın bir başka boyutu da var. Ziya Gökalp'in Ulu Önder Atatürk'ü fikirsel açıdan hayli etkilemiş olduğu
malûmdur, dolayısıyla Gökalp Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinde harcı bulunan önemli kişilerden biridir.
İyice azıtan kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu aslî unsuru olduklarını iddia etmeye başladıkları
şu günlerde Gökalp'in kürt diye bilinmesi, ülkemizin kürtlerin yardımıyla kurulduğuna dair uyduruk tezi
güçlendirir, Türklüğe zarar verir.
Kürt çıkarlarına hizmet eden İsrafil Kumbasar'ın, Ziya Gökalp'i kürt diye tanıtmayı kafasına
koyduğu anlaşılıyor. Fakat ortada bir sebep yokken direk olarak bu konuyu açarsa tepki çekeceğini
ve kendisinden şüphe edileceğini biliyordu. Konuyu gündeme getirebilmesi için bir sebep, bir bahane lazımdı.
Bahanesi nihalatsiz.org sitesi oldu. Bize yalanlar ve iftiralarla saldırdığı yazısının
bir köşesine "Ziya Gökalp de Kürttür..." cümlesini sokuşturarak asıl amacına ulaştı. Kürt Said'in
talebesi Kürt Fetullah'a müritlik eden bu şahısın nihalatsiz.org sitesiyle ilgili yazı yazmasının
yegâne sebebi budur. Aslında derdi bizimle değil, Ziya Gökalp'ledir.
Ziya Gökalp'in kürt değil, Türk olduğunu önemle vurgulamak istiyoruz. Diyarbakırlı olması sebebiyle
kendisine bu tür yakıştırmalarda bulunuluyor fakat Gökalp'in doğmuş olduğu 1876 senesinde Diyarbakır
bugünkü gibi değildi. O tarihlerde kürt yok denecek kadar azdı, nüfusun büyük bir kısmı Türk'tü. Yirminci
yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren çeşitli sebeplerden ötürü nüfus dengesi bozulmaya başladı.
"Yılanın en tehlikelisi bulunduğu yerle aynı renk olanıdır" derler... Türk Milliyetçisi gibi
görünmeye çalışan Fetullahçı İsrafil Kumbasar, Türk Milliyetçisi gençlerin kafalarını bulandırmaya
çalışan bir ajan provakatördür. Bu kişiye çok dikkat edin. Adına "zaman" denilen kavram haklı olduğumuzu
gösterecek...
1 Şubat 2005
TAMAMEN ALINTIDIR...
|
 |
BAZI TERIMLER :ALPEREN anlamı ;3 hilal anlamı;3 kıtada hakimiyetin semboludur osmanlının asya avrupa
ve afrika yı teskıl eder.
Osmanlı da 3 bayrak rengi vardır kırmızı beyaz ve yeşil ;kırmızı ulkenın
devletın şehıtlerın kanıyla ayakta durdugunu yeşil islamiyetin beyaz ise devletin seffaf temiz
ve adaletlı yonetıldıgının semboludur..
çengel bıyık anlamı;aşagıya doğru sarkık bıyık çengel bıyık da dıyebılırız
gorunus olarak kaşlarla bırlıkte üç hilal şeklini alır ve benzer ancak taşıması kulfetlıdır
Turan ;turan tum TURK-İSLAM devletlerını tek çatı altın da toplamaktır ve turan ın en son
aşaması kızılelma yani ilahi-kelimetullah tır..acarsak ALLAH kelamının yeryuzune hakım
kılınmasıdır..
lider teşkilat-doktirin tartısılmaz ve elestırılemez hıyerarşik duzen esastır ozunu
hoca AHMET YESEVI den alır ve bugun ki halıne gelmiştir..
doktirn kısaca ilaç demektir turkiye nın gelişmesi ve kalkınması için yazılmış bir
reçete nıtelıgındedir..
zaten diger açıklamar,gelişim evresi sitenin konularında mevcuttur..
Her Türk genci vazifesinin ne olduğunu bilse yada yol göstereni olsa bugün ABD ye gebe kalmazdık ve hergün bitmekte
olan AB ye yani diger adı HIRİSTİYAN katolik mezhebine girmek için vatan peşkeş çekilmezdi...
Bazen kızıyorum gençlik nerede gençlik sıfır bitmiş bir yerde at gözlugunu ne zaman çıkaracaklar
merak ediyorum dogrusu yarınların başbakanı veya ust duzey yonetıcılerı kım olacak
gerçekten vatan sevdalısı yıgıtler mi yoksa ataist kopekler mi..
Şuna deginmeden gecemıyecegim bugun sizin AB dedıgınız yukarıda dedıgım gıbı
HIRİSTIYAN katolik mezhebidir iki ulke tekelindedir..bunlardan birisi FRANSA ikincisi ALMANYA kaldı ki İNGİLTERE
gibi büyük bir ülke ekonomisi duzgun bir marka ulke AB uyesi olmasına ragmen serbest dolasımı olmayan tek AB
ulkesıdır neden hıc dusundunuz mu?
yada onu gecin bundan 1 sene oncesıne gıdın IRAK ta ne dedıler nukleer silahlar var dıye saldırmadılar
mı sonuç sıfıra sıfır elde var sıfır şimdi sıra kimde peki İRAN lafı
geçiyor belkıde yakın zamanda 2.sınır komsumuza karsı duzenlenecek bir operasyon yani 2. müslüman
ülke peki bu ABD iti neden İSRAİL in katliamına dur demiyor..ÇOK açık nedeni KENDY ve sırasıyla
ABD BAŞKAN ları yahudi okullarında egıtım gormustur ve yahudidirler.Bir anektod dunyanın en
zengin ailesi yahudidir ve bu ailenin dunyanın her yerinde holdingleri şirketleri vardır bu şirketler
vasıtasıyla bazı dernek ve vakıflara maddi destek saglanmakta ve dernek catısı altında
dunyada misyonerlik faaliyetleri surdurmektedirler..
Bunu okuyan sevgili genç kardeşlerim bunları kulak arkası yapmayınız...
UYAN EY TURK EVLADI UYUMA UYAN 30 KUPONA ALINMADI BU VATAN.
Ölmek yenilmek değil,
Yüceltmektir Şanını!
|
 |
Her yıl 24 Nisan yaklaşırken Türkiye'yi yönetenleri bir panik basar. Çünkü bu tarih, sözde Ermeni soykırımının
dünyanın her noktasında ve özellikle de ABD'de yoğun bir şekilde gündeme getirildiği tarihtir, Beyaz
Saray'da oturana, "Soykırımı tanı" mektuplarının yazıldığı tarihtir. Beyaz
Saray'da oturanlar için her 24 Nisan, Türkiye'den bir şeyler koparmak için mükemmel bir fırsattır.
* * *
Erdoğan da Yahudi tuzağına fena düştü
Her yıl 24 Nisan yaklaşırken Türkiye''yi yönetenleri bir panik basar.
Çünkü bu tarih, sözde Ermeni soykırımının dünyanın her noktasında ve özellikle de ABD''de yoğun
bir şekilde gündeme getirildiği tarihtir, Beyaz Saray''da oturana, "Soykırımı tanı" mektuplarının
yazıldığı tarihtir. Beyaz Saray''da oturanlar için her 24 Nisan, Türkiye''den bir şeyler koparmak
için mükemmel bir fırsattır.
Tabi bu fırsatı ABD''deki Yahudi lobisi de çok iyi kullanır.
Zaten ABD Başkanları Türkiye''yi yönetenlere sinyal gönderir.
Bu bir lobi işidir, derler.
Biliyorsunuz, bizde Ermeni lobisinden de güçlü bir Yahudi lobisi vardır.
Ermeni lobisine karşı bizi güçlü kılmak için Yahudi lobisini devreye sokun, böylece bu yıl da Ermeni iddialarını
üstü kapalı geçmemiz kolaylaşır, Türkiye de rahat eder.
Dedik ya, bu yıl da öyle oldu. Ermeni lobisi Bush''a, "Soykırımı tanı" diye bir mektup gönderdi.
Bush da Türkiye''den İncirlik''in kullanım hakkını uzatma ve genişletmesini istedi.
Aynı anda Yahudi lobisi devreye sokuldu.
Erdoğan hemen telefona sarıldı, İsrail Devlet Başkanı''nı arayıp "Filistin''de yaptıklarınız
için teşekkür ederim" dedi ve bu ülkeye 200 milyon dolarlık bir ihale veriverdi.
Bu jestler karşısında Ankara bekliyor ki Beyaz Saray İncirlik jestine karşı Ermeni''lere mesafeli
dursun, Yahudi lobisi de İsrail''e verilen ihaleler hürmetine Ermeni lobisini çelmelesin.
Görüldüğü gibi Türkiye''ye bir iftira atılıyor ve bu iftirayı kayda geçirmemek için bir yandan Yahudiler,
diğer yandan ABD yönetimi Türkiye''den sürekli bir şeyler alıyor. Bu devletlerarası bir ilişki değil,
bu mafyavari bir soygundur ve vermekle bu işin sonu gelmez.
Nitekim gelmiyor, her 24 Nisan yaklaşırken Türkiye İsrail''e, Yahudi şirketlerine ve ABD''ye sürekli bir
şeyler veriyor, sürekli tavizkâr oluyor.
Çünkü tezgâh zaten onların tezgâhı.
Ve çünkü Ermenileri azdıran da ABD''yi ele geçirmiş bulunan Yahudiler ve masonlar.
Şimdi sizlere Ali Özoğlu'nun yazdığı 'Şifre Çözüldü-Masonlar'dan Türkiye'ye kanlı hediye:
ASALA-PKK' isimli kitaptan bir mason toplantısında yapılan bir konuşmayı aktaracağım.
Tarih: 13 mayıs 1983
Ülke: Kanada
Konuşma, " Yüce Musa adına Tevrat adına, Talmut adına, ulusumuz adına.." cümlesiyle başlıyor.
Gündem maddesi "Ermenistan-Asala-Türkiye" Konuşma çok uzun.
Selçuklular ve Osmanlı''nın kuruluş ve yıkılışı anlatılıyor, sonra söz günümüze,
sözde soykırım bahsine geliyor. İşte konuşmacı üstat masonun ağzından dökülenler:
"-Tarihin çeşitli bölümlerinde Ermenileri kışkırttık.
Dünya basınındaki biraderlerimiz aracılığıyla konuyu açtık, yaydık, destekledik.
Ermeni gençlerini Filistin kamplarında CIA yardımıyla eğittik.
ASALA adını verdiğimiz bu örgütü eylem yapacak seviyeye getirdik, silah ve patlayıcı konusunda deneyim
kazanmalarını sağladık.
Örgüte ürettiğimiz silah ve malzemeleri sattık, para kazandık.
Boğuşsun dursun, oyalansın, kontrolümüzde olsun ve bize ihtiyaç duysun diye Türkiye''ye sorun hediye ettik."
13 Mayıs 1983''te, Kanada''daki mason toplantısında, "üstat" şecaatini arza devam ediyor:
"- Dünyanın neresinde yaşıyor olurlarsa olsunlar, Ermenilerde bir öç alma duygusu yarattık.
Geçmişte Ermenilerin Türklere yaptıklarını, sanki Türkler Ermenilere yapmış gibi değiştirip
kaşıyarak kapanmış, iyi olmuş bir yarayı yeniden kanattık.
Ermenilerin Türkiye''den toprak talep etmelerini, nakit para tazminatı istemelerini önerdik.
Bundaki amacımız Ermenileri toprak sahibi yapmak değildi.
Zaten ülkeleri, toprakları vardı.
Kendi topraklarını bile kullanamıyorlardı.
Ermeniler adına Türkiye''den istediğimiz topraklar aslında ''Büyük İsrail Devleti''nin ileride sınırlarına
yarayacağı topraklardı."
İşte işin özü bu. Ve Türkiye işte bu tuzağın bizzat hazırlayıcısı olan Yahudi
ve masonlardan, her 24 Nisan''a doğru "Beni bu tuzaktan kurtar" diye yardım istiyor.
Karşılığında ise Yahudi şirketlerine ve İsrail''e ihale veriyor, ABD'deki Yahudi lobilerine
nakit para ödüyor.
Böylece bizzat tuzağın sahipleri Türkiye''nin parası ile Türkiye''nin altını oymayı sürdürüyorlar.
Alt resimdeki adama dikkat le bakın dunun vatan haini bugunun en kral milliyetçisi kesildi evet bu adam dogu perinçek
yıllar once bu serefsiz degil miydi bebek katılıne saygı duyan it şimdi medya da milliyetçi parti
sıfatını takınıyorlar yazık yazık çok yazık gercekten halkımız a hangı
elınle o adama oy atıyosun lannnnnnnn
|
 |
|
 |
|
|
|
BOZKURT DESTANI
Bozkurt Destanı
Destan Hakkında bilgi:
Bilinen en önemli iki Göktürk Destanından birisidir. Bir bakıma, M.S. altıncı yüzyıldan sekizinci
yüzyıl ortalarına kadar egemen olmuş bu Türk Devletinin Göktürklerin soy kütüğü ve var olma hikâyesidir.
Ayrıca, Türk ırkının yeni bir dal hâlinde dirilişi de diyebileceğimiz Bozkurt Destanı,
Bilge Kağan'ın Orhun Âbidelerindeki ünlü vasiyetinin ilk cümlesi olan: "Ben Tanrıya benzer, Tanrıdan olmuş
Türk Bilge Kağan, Tanrı irade ettiği için, kağanlık tahtına oturdum" cümlesi ile birlikte düşünülecek
olursa soyun ve ırkın nasıl bir şekilde ilahileştirilmek istenildiğini de anlatmaktadırlar.
Destan Çin kaynaklarında kayıtlıdır. Değişik söyleyişler durumunda ise de, çizgileri aynı
fakat isimler üzerinde, anlatıştan doğma veya Çinlilerce yazılırken isimlerin Çince söylenmesinden
meydana gelme değişikler yüzünden ayrı görünen belli üç söylenti şeklinde yazılmıştır.
Birinci söyleyiş:
Hun Ülkesinin kuzeyinde So adı verilen bir ülke vardı. Burada, Hunlarla aynı soydan olan Göktürkler otururdu.
Bir gün Göktürkler So Ülkesinden ayrıldılar. Bu sırada başlarında Kağan Pu adlı bir yiğit
vardı. Kağan Pu'nun on altı kardeşi bulunuyordu. On altı kardeşten birinin annesi bir kurttu.
Annesi Göktürklerce en kutsal yaratıklardan biri olarak bilinen ve böyle kabul edilen bir kurt olduğu için delikanlı,
rüzgârlara ve yağmura söz geçirir, bu iki kuvveti buyruğu altında tutardı.
Bununla beraber, So Ülkesindeki yurtlarından ayrılan Göktürkler düşmanlarının baskınına
uğradılar.
Bu baskında düşmanlar bütün Göktürkler'i yok ettikleri gibi on altı kardeşten sadece birisi kurtulabildi.
Kurtulan delikanlı annesi kurt olan idi.
Bu delikanlının da, birisi yaz diğeri de kış ilâhının kızı olan iki karısı
vardı. Baskından sonra her ikisinden ikişer oğlu oldu. Zamanla kalabalıklaşıp çoğalan
halk, çocuklardan en büyüğünü kendilerine Hakan seçtiler; o zamanki adı Göktürk dilinde değildi. Hakan seçilir
seçilmez Göktürkçe olmayan bu adını bıraktı ve Türk adını aldı.
Ondan sonra Türk on kadınla evlendi, bir çok çocukları oldu. içlerinden Asena adını taşıyan
biri hakanlık tahtına geçince boyun adı da Aşine oldu.
İkinci söyleyiş:
Hunların bir boyu olan ve adına Aşine denilen Türk boyu Hazar Denizinin batı taraflarında yerleşmişti.
Türklerin ilk atası olarak biliniyordu. Rahat ve huzur içinde otururlarken bir gün ansızın düşmanların
baskınına uğradılar. Baskının sonunda kimse sağ kalmadı.
Her nasılsa küçücük bir çocuk bu baskından sağ kalmış bir köşeye sığınmıştı.
Düşmanlar onu da gördüler. Fakat, cılız ve küçük bir çocuk olduğu için kimse ondan korkmadı ve ona
aldırmadı. Hattâ içlerinden acıyanlar bile çıktı. Ama düşman yine de her ihtimali düşünüp,
çocuğu öldürmektense kolunu bacağını kesip orada öylece bırakmayı uygun gördü; düşündükleri
gibi yaptılar.
Kolunu bacağını kesip, yan ölü hâle getirdikleri çocuğu alıp bataklıkta bir sazlığa
attılar; bırakıp gittiler.
O sırada, nereden çıktığı bilinmeyen bir dişi Bozkurt göründü, geldi, çocuğu emzirdi. Yaralarını
yalayıp iyi etti. O günden sonra da, avlanıp getirdiği yiyeceklerle çocuğu besleyip büyüttü, gücünü kuvvetini
arttırdı.
Zamanla Bozkurd'un beslediği çocuk gürbüzleşti.
Günlerden sonra bir gün, baskın yapıp Asine soyunu yok eden düşman başbuğu, kolunu bacağını
keserek sazlığa attıkları çocuğun yaşadığını öğrendi. Adamlar gönderip
durumu öğrenmek, sağ kaldı ise öldürtmek istedi.
Düşman başbuğunun gönderdiği asker geldiğinde, kolu bacağı kesik gencin yanında bir
dişi Bozkurt gördü. Dişi Bozkurt tehlikeyi sezmişti, dişleriyle gerici yakaladığı gibi
denizin öte yanına geçirdi; orada da durmayıp Altay Dağlarına doğru götürdü. Orada, her tarafı
yüksek dağlarla çevrili bir yaylada bir mağaraya yerleştirdi, onunla evlendi; on oğlan doğurdu!
Mağaranın bulunduğu yayla yeşillikti; serin gür suları, meyve ağaçlan, av hayvanları vardı.
Oğlanlar orada büyüdüler, orada evlendiler. Her birinden bir boy türedi. Bunlardan birinin adı da Asine boyu idi.
Asine, kardeşlerinin içinde en akıllı, en gözü pek, en yiğit olanı idi. Bu yüzden Türk Hakanı
o oldu.
Soyunu unutmadı. çadırının önüne her zaman, tepesinde bir kurt başı bulunan bir tuğ dikti.
Aradan çok yıllar geçti. Aşine boyuna Asençe adlı bir başka yiğit hakan oldu. Bunun zamanında
ise Aşine boyu, bulundukları yerden çıkıp daha güzel yurtlara yerleştiler.
Üçüncü söyleyiş:
Bir not halindedir. Çin devlet adamlarından Cjan-Ken'in, Milattan önce 119 yılında, Çine göre batı ülkelerinde
yaptığı gezi sonunda gördüklerini ve duydukların yazıp o zamanki Çin împaratoruna sunduğu notlan
arasında kayıtlıdır. Notu, Abdülkadir înan'ın, Türk Dili Araştırmalan Yıllığı
(1954) ndaki Türk Destanlanna Genel bir bakış adlı yazısından olduğu gibi alıyoruz:
"Hun Ülkesinde bulunduğum zaman duydum ki Usun Hanı, Gunmo unvanını taşıyor. Gunmo'nun babası,
Hunlann batısındaki bir ülkeye sahipti. Gunmo'nun babası bir savaşta Hunlar tarafından öldürüldü.
Yeni doğmuş olan Gun-mo'yu kırlara attılar. Kuşlar çocuğu sineklerden koruyor; bir dişi
kurt sütüyle besliyordu. Hun Hakanı buna şaştı. Bu çocuğu saydı. Onu kendi terbiyesine aldı,
büyüttü. Babasının ülkesini ona geri verdi."
|
|
|
 |